Karadeniz -Ağustos 2006-

Bir önceki sene için planladığımız bu Karadeniz turunu, pek çok kişiden duyduğumuz "Aman abi bu aylarda karadenize gidilir mi, oraları şimdi sel götürüyodur", " Ben gittim şöyle oldu, şu gitmiş böyle olmuş" türünden söylentiler ve meteorolojinin yağmurlu gösterdiği hava durumu yüzünden ertelemiştik. Karadeniz yerine de Akdeniz'e giderek motosiklet turu kisvesinde süper bir tatil yapmıştık (bakınız: Akdeniz -haziran 2005-). Fakat bu sene azmettik ve ne olursa olsun diyerek Ağustos ayında Karadeniz bölgesine doğru yola çıktık...

Riva civarlarında verdiğimiz bu molada çevremizi
saran bu çocuklarla ne gibi şeyler konuştuğumuzu
işitmek için aşağıdaki videoyu izlemeniz lazım.












Karadeniz'in nemli havası sebeiyle çamaşırlarımız kurumak bilmiyor. Tek çare yol yaparken o akşam için gerekli olan çamaşırları motora asmak ve rüzgarda kurumalarını umud etmek...








Special effects by: Faruken Bayraktare










Burası Ereğli'de Cehennem Ağzı Mağaraları.
Bu kişi de cehennemin ağzındaki Memo.









Bu kişi de cehennemin ağzındaki bir örümcek.












Kastamonu Cide'nin Denizkonak köyünün camisi
heyelan nedeniyle yamulmuş.









Memo kamerayla süpersonik çekimler yapabilmek
için çok acayip hazırlıklar içerisinde.









Kamerayı naylona sarıp koli bandıyla
sarmalıyarak ne yapmak istiyor olabilir ki
acaba?..









Ahhaa!.. Kamerayı dizine bağlamış!..










Bu süpersonik diz çekimlerini izlemek için
vidyoları yüklememizi beklemeniz lazım...









Samsun civarında orman ve motosikletler...










Ordu civarında mola.


















Ordu civarındaki molada Faruken seviniyorken...










Trabzon'da mükemmel bir park yeri.. O değil de, selenin üzerindeki koli bandıyla sabitlenmiş kırmızı minder de nesi diye soracak olursanız, o minder götümüz seleden fena halde acıdığı için Samsun'da döşemeciler çarşısına girip süngerden kestirerek ve döşemelik kaplattırmak suretiyle yaptırdığımız kıç minderidir derim efendim.
O kadar işe yarıyor o kadar işe yarıyor ki herkese tavsiye ederim...




Zigana geçidinden geçmek ve Sümela Manastırı'na uğramak
üzere ana yoldan aşşağıya doğru sapıyoruz ve inceden sis başlıyor.
Biz de hemmen ne olur ne olmez diyerekten sarı ikaz yeleklerimizi
giyiveriyoruz. İnceden polise benzedik ama olsun...

















Her kim şu "mekanı ve diğer kişileri arka plana
alarak kendi fotoğrafını çekme" numarasını
keşfetmişse allah ondan gani gani razı olsun...









Zigana geçidine doğru tırmandıkça
sis iyicene yoğunlaşıyor.









-Faruken arkanda ayı var!
-Ha?!.. Hadi len...









Bu gittiğimiz yol yeni zigana yolu. Burası da
en tepedeki Zigana Tünelinden hemen öncesi.









Burası da Zigana Tünelinin hemen sonrası.
Ter içindeyiz, hava çok soğuk, sis yağıyor ve
yerde bir gökkuşağı çıkmış...









Bu geldiğimiz yolun yeni yapılan yol olduğunu aşağı indikten sonra öğrendik. Ve "asıl" Zigana Geçidi'nden geçmek üzere eski yoldan geri dönmeye karar verdik. Orman adamı Memo orman görünce coşup ağaçların arasına dalmış, Faruken onu arıyor...







Kıvrıla kıvrıla çıkan yoldan aşağıdaki köy gözüküyor. Çok güzel köydü ama yolu biraz sapa be abi...










Burada da yükseğe çıkınca sis bastı tabi... Uzunca bir süre siste gittikten sonra mola verip ıssızlığın keyfini çıkarttık. Kimselerin olmadığı bu ıssız yerde yalnızlık ve uygarlıktan uzak olmak üzerine felsefi mütaalaalarda bulunduk. Sonra motorlara atlayıp hareket edince hemen on metre kadar ilerimizde sislerin arasından eşşek kadar "Zigana geçidi tesisleri" çıktı. Meğer ki sisten göremiyor muşuz.. Yoksa hayatta da hemen yanıbaşımızdaki olayları görmemizi engelleyen sis tabakaları mevcut mu?.. Ya da değil mi?.. Ya da ben nebileyim yahu...


Aha yine aynı numara...










Memo Sümela Manastırı'nı çok beğenip manastıra kapanmaya
karar verdi. Fekat sonra manastırın penceresinden dışarıyı görünce
"Ulan dışarsı daha güzelmiş be" diye düşünüp manastıra kapanmaktan
vazgeçti. Yokusam insanoğlu hep sahip olmadığını mı arzuluyor ne?..















Honda xl200'ün üretimi durmamış olaydı bu fotoğrafı
reklam fotoğrafı olaraktan satardık hondaya ne güsel. (Yüz bin
dolara anlaşalım sayın honda)
















Faruken tarihi köprüden geçizliyor.










Bir gece konaklama için Ayder Yayla'sına saptık. Yayla deyince bizim gözümüzde doğa, tabiyat, toprak, çimen, ağaç, kuş canlanıyorken bir de baktık ki bura gayet gelişmiş bir pansiyon ve otel merkeziymiş. Biz de çıkışta, asfaltın kenarında bir şelale bulunca hemmen fotoğraf çekinmek suretiyle kendi gönlümüzdeki yaylayı belgeliyerek sevindirik olduk.










Efenim, bu turda gördük ki yol yapımı, köprü yapımı baraj yapımı derkene bütün Karadeniz Bölgesi baştan başa büyük bir şantiye haline gelmiş. Uzungöl'e doğru saptığımız bu yolda da yan taraftaki dağlardan denize döşenmek üzere kaya çıkartılıyorkene ikide bir dinamit patlatılıyordu. Bu dev kaya da bir patlamada dağdan kopup düşmüş, nehri tıkamış. Sırf bu kaya yüzünden nehrin ve kara yolunun güzergahı değiştirilmiş.




Uzungöl Yaylası.
Uzungöl.
Ve gölde yüzen iribaşlar.



















Bu da iribaşsız Uzungöl.
Kurbağadan tiskinenler için.








İşte Artvin'e ulaşmanın haklı gururu...










Artvin'e ulaşmanın haklı gururu, Artvin Kalesi eşliğinde...


















İşte bu defa da Türkiye'nin kuzey doğu ucu olan nadide
sınır kapımız Sarp Sınır Kapısı'na
ulaşmanın haklı gururu... Gururrrr... Gururrrr...
Gurrrrr... Grrrrrrr... Grgrgrgrgr.... Gırgır mizah dergisi...








Artvin'e motosikletle girecek olursanız ana caddede
Ekrem abi ve arkadaşları üzerinize atlıyarak sizi
yakalıyacaklar, yeme içme ve barınma
ihtiyaçlarınızı hallettikleri yetmezmiş gibi
motorlarınıza bakım yaptırmanızı da
sağlıyacaklardır. İşte burada motorlarımıza
bakım yapılıyor.





Faruken motoruna bakım yapıyor.
Bakım yapıyor, şaşırım geçiriyor.










Çamurdan motor kaplaması.










Kafkasör Yaylası'nda sisli orman.










Kafkasör Yaylası'nda Şirinler'in evleri.










Kafkasör'de gece, sis ve köpek.
Memo üçüncü türden yakınlaşmalar içinde...










Aynı güzergahtan dönünce yolculuk biraz sıkıcı
oluyor. Yolculuk duygusunun yerini, zaten önceden geçmiş
olduğumuz yolları bir an önce geçip çabucak eve varma
düşüncesi alıyor. Bu sebeple teee Artvin'den bu yana
tek ilgimizi çeken şey aha bu paketlenmiş ekinler oldu...







Faruken kıvrıla kıvrıla eve doğru gidizliyor...

5 comments:

Berrin said...

Len Faruken canim :)
Aferin len cok hosuma gitti su gezi fotolariniz :)
BIlseydim blogun oldugunu habire yazi yazardim :)
Necla'ya selam alya'yi op emi canim benim :)

OnurE. said...

yaşıyorsunuz yaa! motor özgürlük, motorla karadeniz turu yapmak... kelimeyi bulamadım.

copyright © laliberte - 1994 said...

memo ve faruken abilerim... cok keyif aldim resimleri izlerken videolari da bekliyorum. abiler donus yolculuğunu baska yollardan yapmak mumkun olmadi mi? mesela artvinden guneye kivrilip dogu anadolu uzerinden gelinebilirdi... ama tabi yol acayip uzardi.

burrhole said...

Zigana Geçidi'nden geçerken sizde de 'lan burdan düşsek,baya uzun süre yere varamayız!' 'sisten yer görünmüyor olum' gibilerinden dialoglar peydah oldu mu? anti klişe timine dikkat aman:D ziraa bu cümlelerin sahibi arkadaşta bir kafa şişliği peydah oldu da:) deyiverem dedim. uzungöl, uzungöl olmadan önce 'şarah' idi,rumca, ne de güzeldi...

Anonymous said...

Ahh karadeniz ahh, senelerdir planlıyorum ama motoru da sattık, beklemedeyiz. Yeniden motosiklet alır almaz ilk uzun yolum kesin karadeniz olacak uşaklar! Güzel gezi, beğendim...