şile enduro yarışları -kasım 2007-

Her sene Şile'deki enduro yarışlarına gitmeye heves ediyoruz, ya gidemiyoruz ya gidiyoruz ama yağmura yakalanıyoruz, yetişemiyoruz, yarış parkurunu bulamıyoruz filan. Bu sene dedik ki her ne pahasına olursa olsun Şile'ye gidilecek!.. Yarışlar seyredilecek!.. Ve bu amaçla sabahın köründe yola çıktık netekim...

Faruken daha hava bile aydınlanmamışken
gidip otoparkın kapısına dayanmış.










Ne zaman sabahın beşinde altısında bu şekilde
otoparkçı uyandırsam benden nefret edicekmiş gibime geliyor, ama ertesi gün karşılaştığımızda yine
gayet efendi davranıyorlar. Zor zenaat bu otoparkçılık...









Buluşma noktası Firuzağa. Hava yeni aydınlanıyor...


















Memo süpersonik bir yolculuk için
hazır ve de nâzır.










Eğer ki yola çıkarken üzerinizde para yoksa ve
"Abi her yerde atm var, yolda biyerden çekerim"
diyorsanız, şehrin merkezinden uzaklaşınca
hiç de her yerde atm olmadığını üzülerek
göreceksiniz... Bu yüzden yola çıkarken en mühim
şeylerden biri para çekmektir a dostlar...







Faruken trafiksiz bomboş yolu bulmuş
kıvırttıra kıvırttıra gidizliyor.











Trafik bomboş olmasa motorda giderken kamerayı
doğrultmaya uğraşıp fotoğraf çekmeye çalışır
mıyım? Kattiyyen hayır!..









Köprüden geçerken anladık ki hava beklediğimizden
ve de göründüğünden daha soğukmuş. Şu durumda
yağmurlukları giymek en iyisi.
Tabi giymeyi becerebilirsek...








Şile yolu gayet sıkıcı bir yol olduğu için tabi ki hemen
sahile indik ve haritaya bakaraktan mümkün olduğunca
ara yollardan gitmenin çaresini arıyoruz.










Yolumuz çeşitli engellerle dolu!..
İşte vahşi bir köpek!..










Bu yolculukta köpekten yana şansımız gayet yüksekti.
İşte bir kaç vahşi köpek daha hunharca Memo'ya
saldırıyorlar.










Uzun yılların deneyimi sonucunda vahşi yaratıklarla
Nasıl iletişim kuracağımızı öğrendik.










Bu köpek öylesine vahşi ki iletişimi reddedip bizi uzaktan
seyrederek değerlendirmeyi tercih ediyor...










Memo köpekleri savdıktan sonra kendini
fotoğrafa vermiş.










Rivaya mı gitseeek, Kavacık'a mı?...










Efenim, belirlediğimiz güzergah şöyle:
Riva'ya gidilecek, sonra haritada olmayan toprak yolların
aslında olması umularak Şile'ye sahilden ulaşılmaya
çalışılacak. Süper bir asfaltta yoğun kamyon trafiğini mi
tercih edersiniz yoksa olmayan yollardaki bu manzarayı
mı? Tabi ki ikincisi.






Yalçın kayalıklar, hırçın dalgalar, güçlü motorlar,
Memo, ve Memo'nun rüzgarda şişen yağmurluğu...










Endurocu gibi olmanın en birinci şartı, çevresinden
dolanılabilecek her su birikintisinin direk ortasından
geçmektir!..










Yalçın kayalıklar, hırçın dalgalar, güçlü motorlar, Faruken,
ve Faruken'in kaskının kopçası.


















Faruken Kocatepe'de gibi değil gibi.










Memo vahşi köpeklere yaklaşmaktan çekinmediği gibi
vahşi dalgalara yaklaşmaktan da çekinmiyor.


















Bu gezinin en asortik fotoğrafı.










Faruken'in asortik motoru.










Faruken'in asortik motorundan bir kesit.













Memo'nun asortik motorundan bir kaç kesit...


Motorun aynasından çekilmiş arkadaki motorcunun
fotoğrafı klişesine yeni bir bakış, yeni bir yorum.










Eveet, eğer bir Transalp'iniz varsa, haritada olmayan
yollar da ziyadesiyle çamurlu ise o yoldan ilerlemeyiniz.
İsteseniz de ilerliyemiyeceksiniz zaten, zira ön tekerleğiniz,
çamurluk ile arasına dolan çamur sebebiyle kitlenecek.









..Üstelik bu olay başınıza ilk defa geliyorsa motoru
iteklemeye çalışırken muhtemelen devireceksiniz...
Evet bize de öyle oldu...










Memo narin parmaklarıyla çamuru sökmeyi deniyor.
Tabi hemen vazgeçecek...












Yaklaşık yarım saatlik bir sopayla çamur sökme,
elle teker döndürme ve motor itekleme mücadelesinden
sonra Memo nefes nefese.










Motoru tekrar yürütmenin sevinci.












Önde sırıtan Memo kafası, arkada motorlar ve Faruken
klişesine her zamanki bakış, her zamanki yorum...











Ye Memo ye, yimekleri ye.
Ali topu at, Memo ekmeği yut.










Benzin molası. Toprak yoldan (daha doğrusu çamur
yoldan) Şile'ye ulaşamıyacağımızı anlayınca
paşa paşa ana yola döndük.









Küçükken arsada tarlada oynayıp eve çamur içinde
dönmenin keyfi başka neyde var, soruyorum size!..










İşte yine vahşi bir köpek!..










Benzincinin dediğine göre bu köpek dünyanın en yalaka köpeğiymiş.
Öyle dememek lazım, her köpeğin içinde bir vahşet, bir yabanilik, efendime
söyliyeyim, bi çok acayip bi şey yok mudur?!..

















Motoru yürütebilmenin heyecanıyla atıştırdığımız
şeyler tabi ki bizi kesmedi, hemmen bir lokanta bulup
karnımızı doyurduk.










Ve işte sonunda Şile!.. Ve az önceki gayet güneşli hava
sağanak yağmura çevirmiş durumda!..


















Enduro yarışlarını izlemeye gelecek olan kalabalığa
Redbul satmak isteyen Redbul çadırı hava muhalefeti
nedeniyle malesef biraz tenha. Bu yüzden bizim motorları çadıra çekmemize pek bir itiraz olmadı.









Yarış seyretmeye gelmiş muhteşem kalabalık.










Faruken tüm hava muhalefetine rağmen fotoğraf aşkından
ödün vermiyor.


















"Üüsküdaaraa giideeriikeen alldı da birr yaağmuğuğuğur
Faaarukeen'iin setiresi kııısa eeteeği çaamuğuğuğur"










Vızır vızır yarışan bin tane motosiklet bulmak
hayaliyle geldiğimiz Şile terkedilmiş kasaba gibi
adeta...











Oraya buraya parkedilmiş bir kaç motordan başka bir şey göremiyoruz..


O da nesi!.. Bir yarışçı!.. Süzülerek meydana giriyor!..
En azından gerçek bir yarışçı görmeden geri dönmiyeceğiz...










Her endurocu çamurlarıyla gurur duyar!..










Güneşli havada dev dalgalar pek ilginç, ama kapalı
ve yağışlı havada dev dalgalar gayet korkunç oluyor...










Efenim, bu dalgaları hep uzaktan görüyoruz, acaba
yakından neye benziyorlar diyerek dalgakırana
tırmandık. Biliyorsunuz insanın başına ne gelirse
meraktan gelirmiş.









Farukeeen!.. Kaaaç!.. Kaaaaaaaççç!..










Abaroovvvvv!!!..










Oy oy oy oy oyyyyy!..










Ay ay ay ay ay ay ayyyy!..










Merak bilimin kaynağıdır.










Neyse efendim, Faruken üstünü başını kurutabileceği bir yer ararken
eski bir tanıdığa rastladık. Onu takip edip yarışların yapılmakta
olduğu muhtemelen son parkura ulaştık. Motorlar önümüzden geçerkene
görebileceğimiz hakim bir mevziye konuşlandık.















Bizim gibi buraya konuşlanmış başkaları da var tabi.










Zum yapınca karşıda start almayı bekleyen motorlar
görülebiliyor.










Motorlar tek tek start alıyor.










Bu arkadaş başka bir yola sapmış. Bu etapta yarışmıyor heralde.


















Faruken yarışı izlemenin sevinciyle ensesinden
giren suların üzüncü arasında.










Vahşi köpekler peşimizi bırakmıyor.











Motorlar karşıdaki düzlükte hızlanıp geliyorlar, sonra üzerinde bulunduğumuz tepeliğin kenarından
suya gire çıka dolanıp arkasından yukarıtırmanıyorlar.



Hem kum hem ıslak zemin. Vay be.










Ama olmadı ki, yolunu şaşırdı suya giriyor.
Aloooo, hüooop!..










Yalnız fotoğrafçı Faruken.


















Yapayalnız fotoğrafçı Faruken.










Faruken yalnızlıktan sıkılmış, diğer fotoğrafçılara
yakınlaşma çabasında.










Bu arkadaş işte bizi parkura getiren uzaktan tanıdık olan arkadaş. O kadar
uzaktan tanıdık ki yüzüne karşı fotoğraf çekememişiz, anca sırtını
çekebilmişiz. Adı da İlkerdi galba. Ya da başka bişey. Fotoğrafçı olduğunu
biliyordum ama motorcu olduğunu bilmiyordum...

















Bu manzara ve bulutlar insanı manyak ediyo valla.
"Beni bu havalar mahvedizledi"


Süpersonik bir yarışçı daha.










Memo kask, mont ve bellikten müteşekkil motorcu
toteminin başında.










Kardeşim, bir aracın ismi nasıl olur da bir televizyon
kanalıyla aynı olabilir? Hoş bişey mi yani bu? "Heey,
haydi şovtivi'lere atlayıp dolaşalım ha?" demek hoş mu?
Değil!..









Süpersonik bir yarışçı daha.


















Ulan gezinin en asortik fotoğrafı bu mu yoksa lan?..










İşte bir şovtivi. (Bu espiriyi uzatmak istiyorum)










Yine bir şovtivi. (Daha da uzatmak istiyorum,
daha da!.. Daha da!..)










Her türlü engeli aşıp sonunda yarışları izleyebilmiş
mutlu insan.










Bu da aynısından.










Geri dönüş yolunda naptık?
Tabi ki yemek molası verdik.










Teyzelerin servis ettiği ve muhtemelen pişirdiği yemekler
süpersonikti.










Faruken ıslak giysilerini kuzine sobada kurutuyor.










Faruken, arka tekerden gelen tıkırtılar için zinciri yağlıyor.


















Yolculuk sonu hatırası.










Dönüş güzergahını oturup adam gibi
konuşmadığımız için ve herkes kendi kafasındaki
uygulanacak sandığı için, Faruken Üsküdar'a doğru
ilerliyorken Memo ikinci köprü sapağına sapıveriyor.
Otobanda geri dönüş mümkün olmadığından
uzaktan el sallaşıp ayrılıyoruz.

5 comments:

onuradem said...

50 cc'lik mopedlerden motocrosslara:D eglenmeyı bılıo memo abıyle oky abı allah kazadan beladan esırgesın sızı allah bıleklerınıze guc versın abılerım:D

onuradem said...

50 cc'lik mopedlerden motocrosslara:D eglenmeyı bılıo memo abıyle oky abı allah kazadan beladan esırgesın sızı allah bıleklerınıze guc versın abılerım:D

Photographer said...

Mükemmel ya keçke bende orada olsaydım demedim değil :(

sf5c said...

yahu... Ankara'da süper yarışlar oluyor HMK yapıyor bunları acaip da güzel ortam neden gelinmiyor bakim?!?

Unknown said...

çok eğlendim okurken. özellikle niye ıslak olduğunu anladığımda arkadaşının.
adı onur olan fotoğrafçı. :)